CHP’den Yerlikaya’ya: Bu kişiyi arananlar listesinden hangi gerekçeyle çıkardınız?
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yönetim Kurulu (MYK), Genel Lider Özgür Özel başkanlığında CHP Genel Merkezi’nde toplandı. Yaklaşık 5 saat süren toplantının akabinde CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK gündemine ait basın açıklaması yaptı.
Yücel, Suriye’de Heyet Tahrir Şam lideri Muhammed el Colani’nin (Ahmed El Şara) imzasıyla geçici hükümetin Savunma Bakanlığı tarafından ‘tuğgeneral’ rütbesi verilen ‘Muhtar Turki’ lakaplı Ömer Muhammed Çiftçi’nin, İçişleri Bakanlığı’nın ‘Terör Arananlar’ listesinden çıkarılmasını eleştirdi. Çiftçi, El Esas irtibatı nedeniyle listeye alınmıştı.
Deniz Yücel yarın yapılacak DEM Parti heyeti ile Özgür Özel görüşmesine ait ise “CHP heyetini, yarın DEM Parti heyeti ziyaret edecektir. CHP heyetine Genel Liderimiz Özgür Özel başkanlık edecek ona Genel Sekreter Selin Sayek Böke, Genel Lider Yardımcısı Gökçe Gökçen ve Küme Başkanvekili Gökhan Günaydın eşlik edecek” dedi.
Yücel şunları kaydetti:
SOKAK ORTASINDA BAYANLARI İNFAZ ETTİREN BİR KİŞİ: “Suriye’de Golani’nin başında bulunduğu HTŞ idaresinin yaptığı atamalar telaffuzlarla çelişmektedir. Milletlerarası basına ölçülü bildiriler veren, cübbesini sarığını çıkarıp kadro elbise giyinip kravat takan Golani; Türkiye’nin de arananlar listesinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir teröristi tuğgeneral atadı. Bu atamadan daha vahim olan durum bu teröristin bir mahkeme kararı olmadan, İçişleri Bakanlığı’nın arananlar listesinden apansız çıkarılmasıdır.
Peki buradan İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya’ya soralım: Bu terörist Mehmetçik’e mi kurşun sıkmıştı, yoksa bombalı hareket mi düzenlemişti? Bu kişiyi arananlar listesinden hangi münasebetle çıkardınız? Sokak ortasında bayanları infaz ettiren bir kişi adalet bakanı, IŞID’li bir teröristi Suriye İstihbarat Lideri olarak atanıyor.
AKP SURİYE’DE BU YATIRIMLARI KİMİN PARASIYLA YAPACAK: Erdoğan, Suriye’nin tekrar inşası konusunda bakanlarına talimat verdi. Ulaştırma bakanı hemen ön incelemesini tamamladı ve Şam ve Halep Havaalanlarını, kara yollarını, demir yollarını onaracaklarını ya da tekrar yapacaklarını söyledi. Çabucak gerisinden Güç ve Tabii Kaynaklar Bakanı Suriye’nin % 60’ndan fazlasında elektriğin olmadığını ve elektrik altyapısını yeniden bizim tarafımızdan inşa edileceğini söz etti. Suriye’nin yine imar edilmesi için birinci etapta acil olarak 80 milyar dolara muhtaçlık olduğu hesaplanıyor. Birçok Avrupa ülkesinin yaptırım uyguladığı Suriye’ye; AKP iktidarı bu yatırımları kimin parasıyla yapacak? Tabiki minimum ücretliden, emekliden, esnaftan, çiftçiden ve üreticiden kıstığı paralarla yapacak. Karşılığında ne olacak?
Tabiki 5’li çeteye ve onların yavru müteahhitlerine iş bağlayacaklar. Bunların kederi Suriye’nin yine ayağa kalkması yada Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyelinin geri dönmesi değil. Bunların kaygısı Suriye’den para kazanmak.
NEDEN TÜRKİYE’YE GELMEDEN EVVEL ORTADOĞU ÇEŞİDİNE ÇIKIYOR: Esad düşer düşmez koştur koştur, nefes almadan Suriye’ye koşan İbrahim Kalın Emevi Camii’nde namaz kıldı. Fotoğraflarını kendi toplumsal medyasında paylaşıp gösterisini yaptı. Ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yine tıpkı halde gidip Golani’yle kucaklaştı… Kasiyun Dağı’nda bir arada çay içtiler. Pekala, sormak lazım; HTŞ’nin Türkiye’de okuyan; Dışişleri Bakanı Şeybani neden ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye değil de Suudi Arabistan’a yapıyor? Neden Türkiye’ye gelmeden evvel Ortadoğu tipine çıkıyor?
ERDOĞAN SURİYELİLERİ GÖNDERMEK İSTEMİYOR: Suriye’yle ilgili en değerli bahis, Türkiye’de bulunan Suriyeliler. AKP ve Erdoğan Suriyelileri ülkelerine göndermek istemiyor. Milletimiz bunu çok âlâ anlamalı ve irdelemeli. Çok etnik kökenin, çok dinin, çok mezhebin bir ortada yaşadığı ve kuruluşundan günümüze kadar tansiyon, savaş, çatışma kıskacında olan Suriye ulus devlet olamamış ve yıkılmıştır. 54 yıldır diktatörlükle yönetilen, artık de cihatçı selefi bir gurubun otorite kurmaya çalıştığı Suriye’de kısa ve orta vadede umut görünmemektedir. Suriye’deki bu umutsuz durumu Türkiye’de yaşayan Suriyeliler de görüyor ki ülkelerine geri dönmüyorlar.
HTŞ’nin; El-Kaide, El-Nusra ve IŞID genlerinden arınacağını düşünmek en hafif tabirle saflıktır.
DERHAL BİR PLANLAMA YAPIN VE TAKVİM AÇIKLAYIN: AKP ve Erdoğan’a geçen hafta yaptığımız davetimizi yineliyoruz. Derhal Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönmesi için bir planlama yapın ve takvim açıklayın. Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle 13 yıldır en büyük sıkıntıyı, Suriye halkından sonra biz çektik; en büyük bedeli biz ödedik. Bu milletin bu yükü daha fazla taşımaya tahammülü yok.
YUNUS EMRE VAKFI SORUŞTURMASI’NDAKİ SUÇLAMALARA BAKAR MISINIZ?: Yeni yıla girmeden evvel 2007 yılında kurulan Yunus Emre Vakfı ile ilgili çok önemli savlar gündeme geldi. Bu vakıf AKP iktidarları devrinde kurulan sayısız vakıftan biri. “Türkiye’nin memleketler arası alanda bilinirliğini, güvenilirliğini ve prestijini artırmak” vizyonu ile kurulduğu söylenen bu vakıfın misyonu ise “Dünyanın her yerinde Türkiye ile bağ kuran ve Türkiye’ye dost insan sayısını artırmak” imiş… “Anlaşılan o ki vizyonu da, misyonu da kâğıt üzerinde kalmış…” Görünen o ki; Vakfın misyonu olarak söz edilen yurt dışında bağ kurma sıkıntısı, vakıf yöneticilerinin yurt dışına kaçmaları içinmiş. Kelamda kamu faydasına kurulan bu vakıfta düzmece dokümanlarla yüz milyonlarca liralık yolsuzluk yapıldığı tespit ediliyor. Bu vakıf aracılığıyla Suriye’ye yardım kisvesi altında naylon faturalar kesilerek büyük soygun yapıldığı ortaya çıkıyor. Hususla ilgili başlamış olan bir soruşturma var. Elbet yolsuzluk savları tüm taraflarıyla araştırılmalı. Lakin burada çok değerli iki konu daha var. Soygunu yapan bürokrat göz nazaran göre Almanya’ya kaçmış ve orada iltica talebinde bulunmuş. Son 20 gün içinde Aile Bakanı’nın eşi ve MHP Genel Lider Yardımcısının oğlu kurumdan istifa ettirilmiş. Bu bireyler bu soruşturmanın neresindeler? Şüpheliler hakkındaki suçlamalara bakar mısınız? “Görevi berbata kullanma”, “Zimmet”, “Nitelikli dolandırıcılık” ve “Suçtan kaynaklanan mal varlığı kıymetlerini aklama”
MEB HİZBULLAH VE HÜDA-PAR’A YAKINLIĞIYLA BİLİNEN BİR VAKIF İLE PROTOKOL İMZALADI: Bakın Kıymetli arkadaşlar bu ülkede, Tweet attığı için sorgulanan insanlara yurt dışı yasağı var, lakin naylon fatura düzenleyenler elini kolunu sallayarak Almanya’ya gidiyor. Vatandaşın cebinden ödediği vergilerle, kelamda (!) kamu faydasına kurulmuş vakıflar üzerinden devleti soyanlardan, kamuyu ziyana uğratanlardan hesap sorulmalıdır. Soyulan Yunus Emre Vakfı değil, vatandaşımızdır. Laiklik tersi uygulamaları ve skandallarla anılan Milli Eğitim Bakanlığı bu kez de; Hizbullah ve Hüda-Par’a yakınlığıyla bilinen bir vakıf ile protokol imzaladı. Domuz bağı ile Gaffar Okkan cinayeti ile özdeşleşmiş bir örgüt olan Hizbullah ve Hüda-Par ile bağı bulunan gerici bir vakıfla iş birliği yapan Milli Eğitim Bakanı da laik ve çağdaş eğitime açılan savaşın bir öbür cephesidir. İmzalanan protokol sayesinde bu gerici vakıf, ilkokul 4. sınıf ile 12. sınıf ortası tüm okullardaki 10-18 yaşlarındaki 10 milyon öğrenciye, MEB’in onayıyla erişebilecek. Bu vakfın idare şemasına bakıldığında; vakfın çocuklarımıza temas etmesi konusundaki kaygımız anlaşılacaktır.
HİZBULLAH OPERASYONUNDA TUTUKLANMIŞ: Vakfın başkanı olan şahsın; Hizbullah örgütünün yasadışı medrese faaliyetlerini yürüttüğüne dair önemli tezler var. Vakıf lider yardımcısı ise 2011 yılında düzenlenen Hizbullah operasyonunda gözaltına alınıp tutuklanmış. Vakfın bir başka Yönetim Kurulu Üyesi, Hüda-Par’ın Genel İdare Kurulu Üyesi. Bütün dünya yapay zekâyı nasıl kullanırız diye konuşuyor, bunun için milyonlar harcıyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Milli Eğitim Bakanlığı ise tarikat bağlantılı vakıflarla protokol imzalama kaygısında. MEB’in Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı cemaatlerle yaptığı tüm protokol ve muahedeler acilen iptal edilmelidir. Bu protokollerde imzası bulunanlar ile ilgili soruşturma açılmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı illa bir protokol imzalamak istiyorsa, TÜBİTAK üzere esaslı kurumlarla işbirliği halinde olmalıdır. Neden TÜBİTAK ile bir protokol imzalanmıyor, neden bilim temelli eğitim desteklenmiyor da karanlık zihniyete hizmet ediliyor? Tüm bu sorular, yetkili ağızlardan tatmin edici bir halde cevaplanmalıdır. Daha bugün bir öteki protokolün yapıldığını da öğrendik.
EĞİTİM ÖĞRETİMİN YERİNİ TARİKAT ZİHNİYETİ ALIYOR: MEB, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı ile de protokol imzalamış. Protokol kapsamında; Ülkü Ocakları okullarda kurs açabilecek, aktiflik düzenleyebilecekmiş. Ülkü Ocakları ile MEB iş birliği halinde çalışacakmış. Devlet okullarında artık eğitim öğretim dışında her şey var. Aklın ve bilimin ışığındaki eğitim ve öğretimin yerini, cemaat ve tarikat zihniyeti alıyor. Laik, çağdaş eğitim yok, siyasi partilerin uzantıları var. Hiçbir çocuğumuzu ve gencimizi, aydınlık geleceğimizi tarikat ve cemaatlerin eline bırakmayacağız, günlük siyasi heves ve çıkarlarınıza kurban etmeyeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi, laik, çağdaş ve bilimin ışığındaki eğitimin bekçisi olmaya devam edecektir.”
(HABER MERKEZİ)
